25 Ağustos 2008 Pazartesi

MİMARLIK VE YAT TASARIMI


Dünyanın en eski mesleği olarak kabul edilen mimarlık mekân tasarlama ve inşa etme sanatı ve bilimidir. Tüm insanlık tarihi boyunca barınma ihtiyacının olduğu her ortamda önemli ve gerekli olmuştur. Mekân ise insanı çevreden belli bir ölçüde ayıran ve içinde eylemlerini sürdürmesine elverişli olan boşluk olarak tanımlanır. Tekneler su üzerinde kalmak ve hareket etmek amacıyla inşa edilen araçlardır. İnsan ve yük taşınmasında kullanılan büyük tekneler gemi olarak adlandırılır. Yatlar ise gezinti amaçlı tasarlanmış gemi ve teknelerdir. Gövde yapısıyla sınırlı ve seyir şartlarına bağlı olan bu mekânların ve insan-mekân ilişkisinin en uygun şekilde değerlendirilmesi, tasarlanması mimarlığın sınırları içine girerler. Buna rağmen ülkemizde yat tasarımı ve imalatına mimarlık mesleğinin katılımı şimdiye kadar çok sınırlı olmuştur. Bunun öncelikli sebeplerinden biri; işlevsel olarak iyi çözümlenmiş, konforlu ve estetik mekânlara tekne türlerinin hepsinde ihtiyaç duyulmamasıdır. Yük gemileri ve görev gemileri ( balıkçı tekneleri, savaş gemileri, römorkörler… vs) için gemi inşa mühendislerinin imalat projeleri mekânların kurgusu için çoğu zaman yeterli olmaktadır. Çünkü bu tekneler sınırlı sayıda insan barındırmakta, daha çok bir iş makinesi gibi çalışmaktadırlar. Tasarlanmış mekânlara ise ağırlıklı olarak, insan - eşya – mekân ilişkisinin çok daha fazla olduğu, yolcu gemilerinde ve gezinti gemilerinde yani yatlarda ihtiyaç duyulmuştur. Yat ve yatçılık terimleri Felemenk dilinden gelen ve izlemek, kovalamak anlamında jaghen kelimesinden gelir. 16. yy.ın sonundan itibaren jaght kelimesi ticaret, gezi veya askeri amaçlı hafif hızlı tekne anlamında kullanılmıştır. Gezi teknesi kavramı 17. yy.da dünyanın lider denizci ülkesi olan ve filosu Avrupa’nın en zengin ekonomisini destekleyen Hollanda’da doğmuştur. (Aslında “Pleasure-Boating” yani keyif ve eğlence için tekne kullanımının başlangıcı tarih öncesi devirlere kadar uzanır. Tarihte birçok hükümdarın dönemine göre olağanüstü boyut ve özelliklerde gezi teknelerinin olduğu bilinmektedir.) Hollandalılar tarafından tasarımı yapılan ve tarafından İngiltere'ye getirilen gezi da, bu dönemde ortaya çıkmıştır. ılaII. Charles yatları Bu yelkenli tekneler iki direkli ya da genellikle tek direkli yapılıyorlardı. İngiltere’de yat sporunun yaygınlaşması ise 1837 – 1901 tarihleri arasında olmuştur. Bu dönemde Kraliçe Victoria ve ailesi, Wight adası’ndaki konutlarında yelkenli ve buharlı yatlardan oluşan bir filo barındırmaktaydı. Tarihçesinden de anlaşıldığı gibi yatçılık tüm dünyada yakın dönemlere kadar sınırlı sayıdaki çok varlıklı kesimin ilgi alanı olmuştur. Bu durum ülkemizde de farklı değildir. Yatçılıkla uğraşan varlıklı kesimin sayıca sınırlı olması, imalatta yüksek kalite beklentisi ve devamında ihtiyaç duyulan servis hizmetleri ülkemiz şartlarında böyle bir sektörün kendi iç dinamiklerinden doğan gelişimini ve devamlılığını engellemiştir. İhtiyaçlar ağırlıklı olarak yurtdışından ithal edilen ya da sınırlı sayıdaki imalatçının geleneksel yöntemlerle ürettikleri kişiye özel yatlarla karşılanmıştır. Yakın dönemlerde Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’nde, alım gücü yüksek olan kesime olduğu kadar orta ve düşük alım gücü düzeyindeki kesimlere de çeşitli seçenekler sunan, kredi olanaklarıyla tekne satın almayı mümkün kılan, marina ve servis hizmetlerini kolay ulaşılabilir ve devamlı kılan bir sistem oluşturulmuştur. Yeni üretim teknikleriyle, düşük maliyetli seri üretim olanakları sağlanmış bu da yat pazarının toplumsal yelpazesini oldukça genişletmiştir. Büyüyen bu talep hızlı bir şekilde ucuz maliyetler, İşgücü ve geleneksel tekne imalatçılığındaki tecrübeden gelen kaliteli imalat özelliklerine sahip Türkiye yat imalat sektörüne doğru yönelmiştir. Bugün Türkiye, geleneksel ahşap yat üretiminde dünyanın üst sıralarında yer almaktadır. Bunun yanında gelişmiş yeni tekniklerle büyük miktarda yat ve mega yat üretimi yapılmakta, dünyanın ünlü birçok markası üretim alanını Türkiye’ye kaydırmaktadır. Hızla gelişen ve önü çok açık olan bu sektörde Türkiye artık, Avrupa yat sektörünün geleceği olarak görülen ülkelerin başında gelmektedir. Fakat şu anda ülkemiz dünya yat imalatı sektöründe daha çok bir taşeron firma olarak yer almaktadır. Projelerin büyük bir kısmı yurtdışından gelmekte veya popüler modeller taklit edilmektedir. Üretim kontrolü ve teftiş aşamalarında pek çok yabancı uyruklu teknik eleman çalışmaktadır. Ülkemizde hızla gelişen bu sektörü tasarım, projelendirme, teknik hizmet ve kontrol alanlarında besleyecek geniş bir kadroya ihtiyaç vardır. Bu alanların büyük kısmı mimarlık, içmimarlık, endüstri ürünleri tasarımı alanları ile örtüşmektedir. Şimdi sahip olduğumuz mimarlık, tasarım eğitimini yat üretimi sektöründe nasıl kullanabileceğimize bir bakalım; Önce yat tasarımında rol oynayan disiplinlere kısaca bir göz atalım. Her şeyden önce “su üzerinde hareket eden bir sevk aracı” olarak tanımlayabileceğimiz gemiyi, öncelikle suyla temas eden tekne kısmı ve bu tekne üzerinde ve içinde tasarlanan dış ve iç mekânlar olarak ayrıştırmak mümkündür. Yat tasarımı terminolojisinde bu ayrım; Hull design ( gövde-kabuk tasarımı), exterior styling ( Teknenin su üstünde kalan dış kısmının tasarımı) interior design ( iç yerleşim tasarımı) olarak ayrılır. Bunların her biri ayrı kişilerce tasarlanabileceği gibi hepsi bir tasarımcının elinden de çıkabilir. Bunu mimarlıktaki taşıyıcı sistem kuruluşu, mimari tasarım, iç me-kan ve mobilya tasarımı şeklinde düşünebilirsiniz. Yatlar büyüdükçe bu işbölümüne daha çok ihtiyaç duyulur. Gövde kabuk ve mühendisin ortak çalışma alanı olarak karşımıza çıkar, kabuk hesaplamaları gemi inşa mühendisliğinin alanına girer. Bu hesaplamalar yaratılan formun denizde yüzmesi, dengesi, hare-keti, hızı ile ilgilidir. Bu aşamada tercihe bağlı tasarım girdileri belirlenir. Örneğin hız faktörü önemliyse daha ince uzun, derin-liği az formlar, uzun mesafeler ve ağır açık deniz şartların söz konusuysa daha derin, ağır ve dengeli biçimler tasarlanır. Tabii oluşan bu formlar beraberinde teknenin dış ve iç kısmının hacimlerini bu aşamada etkiler ve sınırlar. Dış ve iç mekânların tasarımında endüstri tasarımcıları mimarlar ve içmimarlar devreye girer. Mevcut hacimlerin en iyi şekilde değerlendirilmesi, özel formların, çok fonksiyonlu mekânların ve mobilyaların tasarlanması gereklidir. Mimarlık eğitiminden tanıdığımız boyutlar burada değişir. İnsan ergonomisinin tasarıma izin verdiği ölçülerdeki en küçük alanlarda yeni dünyalar yaratılır. Bir yat tasarımının en belirgin özelliği 90 derece açının çok ender bulunmasıdır. Çok çeşitli açılara ve eğrilere sahip olan mekânlar dikkatli bir tasarım, projelendirme ve takip süreci gerektirir. Bu tasarım ve takip süreci zorlukları yanında çok da keyifli ve heyecanlı bir süreçtir ve her aşamada tasarımcılarımıza geniş bir çalışma alanı sağlar. Teknenin çeşitli kısımlarında seyirle ilgili birçok fonksiyon tasarımımızı biçimlendirir, yönlendirir. Teknede tüm mekânların bir sarmal şeklinde birbirine bağlı olduğunu, teknenin canlı bir organizma gibi bir bütün olarak çalıştığı hiçbir zaman unutulmamalıdır. Yat tasarımı ile uğraşan bir mimar olarak, mesleğimizin eğitimini oluşturan ders müfredatlarının yat tasarımının gereği olan bilgileri içeren disiplinlerle desteklenmesi halinde ve tasarımcı zekânın da katılımı ile bu mesleğin mimarlarımıza yeni kapılar açacağına, mimarlarımızın katılımı ile bu sektörün dünya çapında yeni bir ivme kazanacağına inanıyorum. netten

Hiç yorum yok: